Orhan Bali: “SAHABELER”
Diğer Haber Kategorileri
Orhan Bali: “SAHABELER”
Peygamberi görenlere Sahabe denir. Sahabeler de insandır. Her insan gibi zaafları vardır.
Peygamberimiz dahi “Ben de sizden biriyim. Özelliğim Allah’ın ayetlerini tebliğdir” demiştir. Dolayısıyla sahabeleri hatadan münezzeh kabul edemeyiz. Mesela Hz. Ali ile Camel Vakasında savaşan Talha ve Zübeyir’in istedikleri valilikler kabul görmeyince muhalefete geçtikleri tarihçilerce belirtilir.
Sıffın Savaşında Hz. Ali’ye karşı savaşan Muaviye Amr. B. El As, İbni Ebi Muayt, Kabil B. Mesleme, İbni Ebi Ser ve Damnak B. Kays için Hz. Ali askerlerine “Bunlar yaramaz çocuklar ve zararlı insanlardır. Onlarla çocukluklarında ve sonrasında arkadaşlığım olmuştur. Mızrakların başına geçirdikleri o ayetlerin içindekini bilmezler. Dine ve Kuran‟a sahip, ciddi ve samimi insanlar değillerdir. Ben onları sizden daha iyi bilirim.” demiştir. Muaviye dahil bir çok sahabe Mekke fethinden sonra Müslüman olmuşlar ve Hz. Ali ile savaşmışlardır. Aslında Muaviye’nin bütün amacı İslam öncesi en fazla söz sahibi olan, mensup olduğu Ümeyye oğullarının iktidarını sağlamaktır. Onun için dini ve hukuki dayanağı meşru değildir.
Bazıları sahabeleri tenkit etmeyi hoş görmez. “Onların eliyle yaptıklarını biz dilimizle gündeme getirmeyelim” derler. Halbuki onların yaptığı hataların etkisi hala devam ediyor ve fitneye sebep oluyor. Bazıları da meseleyi Hz. Ali ile Muaviye arasında, Hz. Osman‟ın katledilmesi ve katillerinin cezalandırılması hususunda, içtihat farkına bağlamaya çalışırlar.
BAZI SAHABELERİN MUAVİYE HAKKINDAKİ KANAATİ
Muaviye, Hz.Ali ile mücadelesinde ileri gelen tarafsız sahabelerden Sad bin Ebi Vakkas, Abdullah Bin Ömer ve Muhammed Bin Mesmele’ye kendi tarafına geçmeleri için mektup yazar. Sad Bin Ebu Vakkas “Ben İslam arasında zuhur eden fitneden sakınarak evime çekildim. Tarha ve Zübeyir de Ali ile savaşmasalardı haklarında hayırlı olurdu. Allah onların hatalarını affetsin” diyerek Muaviye’nin isteğini reddeder.
Muhammed Bin Mesmele, cevabında “Benim indimde tahahhuk etti ki, senin amacın mülk ve saltanattır. Osman mahsur olduğu zaman senden imdat istendi. Ama sen velinimetine yardım etmedin. Düşmanları onu katlederse meydan sana kalır, sen de muradına erersin sandın. Şimdi onun kanını talep ve dava bahanesiyle tacı hükümeti başına giymek istiyorsun” der.
Abdullah Bin Ömer, cevabında “yakınen malum oldu ki, senin Osman’ın kanını talepten, garezin saltanattan başka bir şey değildir. der.
MUAVİYE’NİN OĞLU YEZİD’İ HALİFE SEÇTİRMESİ
Muaviye, saltanatın İslam hukukuna aykırı olduğunu bildiğinden, oğlu Yezid‟in halifeliğini güya “seçilmiş” gibi ayarlar. İslam tarihine göre olay şöyle gelişir; Aslında Muaviye’nin aklında yokken Mugire adlı bir zat Muaviye’ye oğlu Yezid’i halife yapmasını telkin eder. Bunun üzerine harekete geçen Muaviye, Yezid’in halifeliğini kabul etmeleri için vilayetlerdeki valileri görevlendirir ve Medine hariç diğer bölgelerden olumlu cevap alır. Muaviye Medine valisine mektup yazarak oradan da ileri gelen zatlardan olumlu cevap almaları talimatını verir. Medine valisi Mervan, Muaviye’nin Yezid’i veliaht yaptığını söyleyip biat isteyince Hz. Ebubekir’in oğlu Abdurrahman vali Mervana “Siz Ümmet-i
Muhammed’in iyiliğini düşünmüyor, bu işi saltanat haline getirmek istiyorsunuz. Bir sultan ölecek, yerine oğlu geçecek” dedi. Bu duruma Hz. Ali’nin oğlu Hüseyin, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah ve Hz. Zübeyir’in oğlu Abdullah da karşı çıkarlar. Medine valisi durumu Muaviye’ye bildirir.
Bunun üzerine Muaviye bin süvari ile Medine’ye hareket eder. Muaviye’nin gelişinden üç gün önce Hz. Hüseyin, Hz. Zübeyir oğlu Abdullah ve Hz. Ömer’in oğlu Abdullah Medine’yi terk ederek Mekke’ye giderler. Arkalarından Muaviye de Mekke’ye gelir. Halkı toplar ve bu üç kişiyi halktan ayrı yerde konuşmak için yanına getirtir. Bunlar sözcü olarak Zübeyir’in oğlu Abdullah’ı seçerler. Muaviye onlara şöyle dedi: “Size karşı tutumumu, ailelerinize olan bağlılığımı ve sizi savunduğumu biliyorsunuz. Yezid sizin kardeşiniz ve amcaoğlunuzdur. Ona halifelik unvanını vermenizi, görevinden almanızı, emir vermenizi, servet biriktirip dağıtmanızı istiyorum. O bu konuların hiçbirinde size karşı çıkmaz” der. Sözcü İbni Zübeyir konuşmaya “biz sizden üç şeyden birini yapmanızı istiyoruz” diyerek başlar. Muaviye ne olduğunu sorunca şöyle açıklar: “Resulullahın yaptığı gibi yaparsınız. Hz. Peygamber vefat ettiği zaman kimseyi veliaht yapmamıştı. Halk daha sonra Ebubekir’i seçti”. Muaviye burada şöyle bir itirazda bulunur: “İyi ama sizin içinizde şu anda Ebubekir gibi biri bulunmamaktadır” deyince, İbni Zübeyir devam eder konuşmasına: “Ebubekir bu işi kendi akrabasından olmayan bir Kureyşli’ye bıraktı, onu veliaht yaptı. İsterseniz Ömer’in yaptığı gibi yapınız. Ömer de kendisinden sonra kimin halife olacağını kendi oğlu ve kardeşinin içinde yer aldığı altı kişilik bir şuraya havale etmişti.” Muaviye “Başka bir diyeceğiniz var mı?” diye sorar. İbni Zübeyir ve arkadaşları “hayır” diye cevap verince Muaviye şöyle devam eder. “Ben sizinle görüşmek istedim. Birini uyaran kimse artık ondan sonra o konuda yaptıkları hakkında mazur olur. Ben daha önce sizinle konuştuğum zaman bazılarınız bana halkın önünde itiraz ediyordunuz. Ben ise olanları hep hoş görür affederdim. Şimdi bir şey söyleyeceğim. Yemin ediyorum ki ben birazdan halkın huzurunda konuşurken herhangi biriniz bana hitap edip karşı çıkan bir söz söylerseniz, ikinci bir cümle söylemeye fırsat bulamadan boynu kılıçla vurulur” der.
Muaviye bundan sonra muhafızlar komutanını çağırır ve bu üç kişiden her birinin başına kılıçlı iki asker dikmesini, eğer herhangi biri kendisi konuştuğu zaman tasdik veya itiraz şeklinde bir kelime sarf edecek olursa orada kafalarını uçurmalarını emreder.
Daha sonra Muaviye minbere çıkarak halka karşı şöyle bir konuşma yapar. “Bu arkadaşlarınız Müslümanların ileri gelenleridir, onlarsız bir şey başarılamaz, onlara danışılmadan bir karar verilemez. Şimdi bunlar kendi rızalarıyla Yezid’e biat etmiş bulunuyorlar” der. Bu açıklama üzerine onların biat etmesini bekleyen halk da biat eder.
Muaviye bu konuyla ilgili birçok toplantı ve propaganda yapar. Bu toplantılarda adamlarına oğlu Yezid lehine konuşmalar yaptırır. Bu toplantılardan birinde bulunan Ahmet Bin Kays’a dönerek “Bu konuda sen ne diyorsun ey Ebu Bahr?” diye sorar. Ahmet; “Doğru söylesek sizden, yalan söylesek Allahtan korkuyoruz. Siz Yezid‟i bizden daha iyi tanırsınız. Onun gece ve gündüz hayatını, açık ve gizlisini, girdi ve çıktısını bilirsiniz. Eğer onu Allah ve ümmet için uygun görüyorsanız mesele yok. Başka türlü görüyorsanız ahrete gitmek üzereyken kendisini dünyaya bırakmayınız” der.
Bundan sonra Yezit’in halife oluşu ile cumhuriyet dönemi bitmiş saltanat dönemi başlamış olur. Böylece halkın hâkimiyetini halife adı altında sultanlar gasp eder ve halka vasi olurlar.
Muaviye’nin halife seçimindeki bu tavrı tarihçiler tarafından şu noktalarda tenkide uğramıştır. Yezide biat edilmesine taraf olmayan gurubu önemsememiştir. Yezid’in veliahtlığı konusundaki karşı çıkmaları dikkate almamış, hatta Mekkelilerin biatini almak için o üç kişinin biat ettiklerini açıklamış ve yalan söylemiştir. Halifeliğe oğlunu getirerek devleti ve hilafeti bir aileye dayalı krallık haline getirmiştir.
(Devamı: SALTANAT DÖNEMİ)