M. Erhan Durukan: “DOĞAN GÜREŞ’le DOKSANBEŞ DAKİKA…”

M. Erhan Durukan: “DOĞAN GÜREŞ’le DOKSANBEŞ DAKİKA…”

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Genel Kurmay BaşkanıORGENERAL DOĞAN GÜREŞ'le,

DOKSANBEŞ DAKİKA...

GÜREŞ:

* Türkiye'nin ve NATO'nun karşı karşıya olduğu riskler geçmiştekinden farklıdır.

* Türkiye şimdi NATO'nun yeni cephesini teşkil etmektedir.

Röportaj: M. Erhan DURUKAN

"Türkiye’nin askeri açıdan SSCB'nin dağılmasından sonraki dünya düzenindeki jeostratejik rolü nedir?"

"Her ne kadar bu husus politik yönü ile birçok defa yayınlanmışsa da ben politik- askeri yönü ile değerlendirmesini yapmak' istiyorum.

20'nci yüzyılın sonuna yaklaşırken dünyada çok önemli değişiklikler olmaktadır. Bu değişikliklerin Nato'nun ve Türkiye'nin tehdit anlayışında temel değişikliklere neden olması kaçınılmazdır.

Türkiye'nin ve Nato'nun arşı karşıya olduğu riskler geçmiştekinden farklıdır.

Avrupa'da eşzamanlı, büyük bir taarruz tehlikesi ortadan kalkmıştır. Geçiş döneminde olduğumuz günümüzde tehdit büyük ölçüde istikrarsızlık ve belirsizliklerden kaynaklanmaktadır.

Son gelişmeleri müteakip merkezi Avrupa'da NATO ve BDT arasında bir tampon bölge oluşmuştur. Türkiye'nin etrafında ise böyle bir tampon bölge bulunmamaktadır. Bu nedenle bir zamanlar güney bölgesinde bir kanat ülkesi olarak mütalaa edilen Türkiye şimdi NATO'nun yeni cephesini teşkil etmektedir.

Eski SSCB, yeni BDT ve özellikle Rusya Federasyonu büyük askeri gücü sebebiyle tehdit haline süratle dönüşme potansiyeline sahip olurken, Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu ciddi istikrarsızlık ve risk bölgeleri olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye bu belirsizliklerin ortasında bulunmakta ve demokratik laik politik sistemi ile dünyanın bu çalkantılı bölgesinde bir istikrar adası gibi durmaktadır. İstikrar üstündeki etkisine ilaveten, Türkiye, özel konumu ile de üç kıtayı birbirine bağlayan doğu-batı ve kuzey-güney istikametlerini kontrol etmekte ve hayati ulaşım hatları üzerinde coğrafi kontrola imkân sağlamaktadır.

Jeostratejik açıdan Türk boğazları bir zamanlar SSCB olan BDT için de hayatidir. Dünya kara parçasının 1/6'sını oluşturan, eski Sovyet toprakları üzendeki yeni politik ve askeri yapının alacağı şekil ile bu yapının bölgesel ve uluslararası platformlarda kazanacağı güvenilirlik yeni dünya düzenini belirleyecek ana faktörlerden biri olacaktır.

Eski Sovyetler Birliği'nin esasını teşkil eden şimdiki BDT'nun lideri durumundaki Rusya Federasyonunun yeni doktrini, risk faktörünü maalesef artırmıştır, endişelerimize Kaynak teşkil eden bazı hususları şöylece sıralayabilirim:

Rusya Federasyonu, diğer eski Sovyet Cumhuriyetlerinde yaşayan 30 milyon Rus'un durumu ile ilgileneceğini, bunun kendi sorumluluğu olduğunu açıkça beyan etmektedir.

Yakın geçmişte güney kanatta AKKA tavanlarını yükseltme konusunda bir girişimde bulunmuştur.

Yeni askeri doktrininde nükleer silahları ilk kullanan olma prensibinden vazgeçmiştir ve ayrıca bu doktrin yakın ülkelere askeri müdahalede bulunabilmek için hukuki bir zemin hazırlamış görünümü vermektedir.

BDT’nun bağımsız devletleri içinde ve arasında vukubulan etnik çatışmalar ve milliyetçi hareketler, Rusya ve Ukrayna arasındaki sorunlar ile kitle imha silahlarının ve teknolojisinin yayılması ilave kaygılara neden olmaktadır.

Kafkaslar'da etnik çatışma halen devam etmektedir. Gürcistan'daki çatışmalara ilaveten Ermenilerin Azerilerden toprak taleplerinin yarattığı çatışmalar birçok insanın ölmesine neden olmaktadır. Ermeni saldırıları, Birleşmiş Milletler ve AGİK'in bütün prensiplerine rağmen devam etmektedir.

Avrupa'da eşzamanlı, büyük bir taarruz tehlikesi ortadan kalkmıştır. Geçiş döneminde olduğumuz günümüzde tehdit büyük ölçüde istikrarsızlık ve belirsizliklerden kaynaklanmaktadır.

Balkanlara döndüğümüzde, eski Yugoslavya'da mevcut çatışmanın genişleyerek Kosava, Makedonya ve diğer Balkan ülkelerine sıçraması ihtimali sadece Türkiye için değil tüm Avrupa için önemli bir olay olarak kabul edilmelidir.

Ortadoğu'ya gelince, bu bölge, stratejik enerji kaynakları ve kökü eskilere dayalı politik-sosyal çalkantılarla uzun senelerden beri dünyanın ilgi odağı olmuştur. Filistin, Lübnan ve Arap İsrail problemlerine ilave olarak bölgede uzun menzilli kitle imha silahlarına sahip ülkelerde mevcuttur. Bu ülkeler çok yakından izlenmelidir. Bu meyanda, anılan ülkelerde potansiyel askeri gücün AGİK ve AKKA anlaşmalarına tabi olmadığını hatırlatmak istiyorum. Ayrıca bu bölgenin uluslararası terörizme sağladığı desteğin ortadan kalktığına dair hiçbir emare de mevcut değildir. Bölgede barışın temin ve tesisi için gösterilen çabaları memnunlukla karşılıyorum.

Türkiye'nin etrafındaki durumu bu şekilde özetlediğimizde, Türkiye'nin dünyanın en çok değişkenlik arzeden bir üçgeninin ortasında yer aldığım kolayca söyleyebiliriz. Bütün bunlar Türkiye'nin bölgede bir istikrar unsuru olarak bölgesel veya çok yönlü tehditleri müttefikleri ile birlikte bertaraf edecek bir imkân kabiliyete sahip olmasını dikte ettirmektedir. Bu bölgesel istikrar için olduğu kadar Batı'nın güvenliği ve dünya barışı için de çok önemlidir.

Ayrıca aynı pakt içinde olmamıza rağmen Batı komşumuz ile olan sorunlarımızın hâlâ devam etmesi ve hatta hükümet programında bizi esas tehdit olarak ilân etmeleri, dikkatle değerlendirilmesi gereken önemli hususlardır."

"Terhislerin durdurulması ile ilgili görüşleriniz nedir?"

"Bu husus gerek hükümetçe ve gerekse Genelkurmay Başkanlığınca çok açık olarak kamuoyuna duyurulmuş ve sebepleri de belirtilmiştir. Askere almada değişik şekillerin mevcut olması ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin barış kadrosu ihtiyaçlarının dahi karşılanamaması, bir takım tedbirlerin alınmasını gerekli kılmıştır."

" Askere gitmeyen kaçaklarla (250.000 Kişi) ilgili görüşleriniz nedir?"

"Maalesef doğrudur. Milli Savunma Bakanlığı'nın açıkladığı gibi cezai müeyyidelerinin az olması ve muhakkak ki bilinçsizce ve kasıt olmadan hazırlanmış basında yer alan tahrik edici bazı haberler sebebiyle asker kaçağı bu rakama ulaşmıştır. Tabii bunun Türkiye gibi, asker millete sahip bir ülkede her kuramca önemsenmesi gerekir."

Scroll to Top