M. Erhan Durukan: “CEM KARACA İLE…”

M. Erhan Durukan: “CEM KARACA İLE…”

M. Erhan Durukan: “CEM KARACA İLE…”

Röportaj: M. Erhan Durukan

 “5 Nisan 1944’de İstanbul’da dünyaya geldim. Sanatçı bir ana babanın oğluyum” diye sözlerine başladı genç sanatçı.

Uzun boylu zayıf yüzlü bir adamdı. Yirmibeş yaşlarında vardı. Uzun saçları ve bıyıkları, beyaz çerçeveli kibar hareketleri arasında hayli fark vardı.

Kendi adına kurduğu bir toplulukla dokuz yıl önce müzik hayatına atılan Cem Karaca anlatmaya devam ediyor:

“Daha sonra tiyatroya geçtim. Münir Özkul Tiyatrosu’nda General Çöpçatan ve Şaşkın Dikdatör adlı oyunları oynadım. Tekrar müziğe döndüm. Sonra askere gittim. Dönüşte çevirisini kendim yaptığım bir komediyi İstanbul Tiyatrosu’nda oynadım.

5 Ocak 1067’de Apaşlar’la birleştim. Mehmet Soyarslan sologitar, Seyhan Karabey basgitar, Habib ise davulda bana yardımcılar.”

“Beğendiğiniz şarkıcılar ve topluluklar?”

“Yabancılardan Beatlesj, bizden ise Durul Gence Beşlisi. Şarkıcı olarak Özdemir Erdoğan’ı takdir e-derim.

Ulusal Türk Müziğinin hayranı olan Cem Karaca’ın en beğendiği bestesi, sözü ve müziği kendisine a-it olan “Ümit Tarlaları”…

“Hayatta sevdiğiniz ve nefret ettiğiniz şeyler nelerdir?”

“İdeallerim… İdeallerimin engellenmesi ise nefret ettiğim şeylerdir…”

“İçkiyle aranız nasıl?”

“Şöyle böyle… Rakı, şarap ve konyağı tercih ederim.”

Uğura inanmadığını ileri süren genç sanatçı, renklerden kırmızı ve kırmızının bütün tanlarını beğenmekte...

“Hayatta en çok neye sahip olmak isterdiniz?”

“Vallahi bu öyle değişik bir kavramdır ki, buna çeşitli şekillerde cevap vermek mümkün. Devamlı aşarna yapabilme yeteneğine sahip olmak isterim.”

“Dünyanın neresinde yaşamak isterdiniz?”

“Türkiye’de tabii…”

“Aşk mı, para mı?”

“Vallahi, bu haleti ruhiyeye göre değişiyor. Bazı anlarda hisli olur aşkı, bazı anlarda da materyalist olup parayı tercih ediyor insan. Yüzde 50 aşk, yüzde 50 para karmasını tercih edeceğim galiba…”

“Evli misiniz?”

“Evet. İkinci evliliğimi, annem Toto Karaca’nın yanında, İstanbul Tiyatrosunda çalışmakta olan Meriç Başaran’la yaptım. Meriç’le 19 Ekim 1968’de evlendim.”

“İdealinizdeki kadın tipi?”

“Bir kadında dış güzellik yıpranan bir şeydir? Oysa bir iç güzellik vardır ki, bu hiçbir zaman yıpranmaz. Normal boyutlar içinde iç güzelliğe sahip bir kadın düşündüm daima. Uzun boylu, sarışın kadınlardan hoşlanırım.”

“Sporu sever misiniz?”

“Severim ama, sahnede şarkı söylerken o kadar çok hareket ediyorum ki, diğer sporlarla ilgilenmeme ihtiyaç kalmıyor.”

“Hayranlarımızdan aldığınız ilginç hediyeler oluyor mu?”

Yemekte olduğu çikolataları göstererek:

“Arada bir sağolsunlar seyircilerim beni çikolata yağmuruna tutuyorlar sahnede… Haa, iki tane kolye aldım. Birisini İzmir’de, diğerini İstanbul’da verdiler. İstanbul’da aldığımı hâlâ sahnede takıyorum. Büyükçe gösterişli bir şey. Herhalde Kapalı Çarşı imalâtı olsa gerek..”

“Mesleğimden o kadar memnunum ki” diyen genç sanatçı, “dünyaya yeniden gelsem yine şarkıcılığı seçerim” diye sözlerine devam etti.

“Beyaz Perdeden, gazino sahnelerine olan akımın sebepleri ne olabilir sizce?”

“Gazinocuların çıkarları uğruna ipini satlığa çıkaran artistler gazinoya geçiyor. Meselâ bir Öztürk Serengil çıkıyor sahneye... Kelimeleri deforme edip konuşmak bir sanat mı yani! Bir talebe bu kelimeleri kompozisyonunda yazsa şüphesiz sıfır alır. Görülüyor ki, bizde böyle serserice şeyler tutunuyor!”

“Filim çevirmeyi düşünüyor musunuz?”

“Filim çevirmek için teklif aldım. Fakat Bizde rejisör ne kadar sanatçı olursa olsun prodüktörlerin etkisinden kurtulamıyoruz. İşte Susuz Yaz, bunların arasından sıyrılabilmiş kaliteli bir film. Şüphesiz benim müzikal yönümden faydalanmak için yaptılar bu teklifi. Fakat ben senaryoyu okumadan kabul etmedim film çevirmeyi... Ve filmde bana 17 şarkı okutmak istediler. Düşündüm film baştan sona sadece şarkı ile bitecek, öte yandan ikinci filmimde bana okuyacak şarkı bırakmayacaklar. Bazı şartlar ileri sürdüm kabul etmemeleri üzerine film çevirmekten vazgeçtim şimdilik...”

Cem Karaca’ya gelecek hakkındaki tasavvurlarını sordum:

“İyi ve güzeli aramak” diye cevap verdi.

Genç sanatçı başından geçen unutamadığı bir hatırasını ise şöyle özetledi:

“Bir gün, yine sahnede konser vermekle meşgulüz. Omzumdaki pelerini çıkararak teknisyene bıraktım, pelerini aldı.  Daha sonra kendisinden mikrofonu istedim. Gerisin geriye pelerinimi uzattı bana.. Tabi bu seyirciler tarafından hayli ıslık sesine sebep oldu.”

 

 

Scroll to Top