Semih Öztürk: Mustafa Kemal’le Muhsin Ertuğrul Arasında Sonradan Tatlıya Bağlanan Bahsin Hikâyesi”

Semih Öztürk: Mustafa Kemal’le Muhsin Ertuğrul Arasında Sonradan Tatlıya Bağlanan Bahsin Hikâyesi”

Semih Öztürk: Mustafa Kemal’le Muhsin Ertuğrul Arasında Sonradan Tatlıya Bağlanan Bahsin Hikâyesi”

Cemal Granda, uzun yıllar boyunca Mustafa Kemal‘in en yakınında bulunan isimler arasındaydı. 12 yıl boyunca Atatürk‘ün hizmetkârlığını yapan Granda, 1959 yılında kaleme aldığı “Atatürk’ün Uşağı İdim” adlı kitabında pek çok ayrıntıyı ve anıyı anlatmıştı.

Kitapta yer alan anılardan bir tanesi de Mustafa Kemal‘in Muhsin Ertuğrul‘la arasında geçen ilginç bir olaya dayanıyor.

Cemal Granda’nın kaleminden sizler için derledik…

“1931 yılındaydık. Bir gün Dr. Reşit Galip yanına Muhsin Ertuğrul’u alarak Çankaya’ya gelmişti…”

“…Şehir Tiyatrosu haline dönüştürülen ‘Darülbedayi’ on beş kişiyi geçmeyen kadrosuyla çıktığı Anadolu turnesinde, ilk durak olarak Ankara’da bulunuyordu…”

“Sofrada henüz herhangi bir konuda konuşma açılmadan Atatürk, Muhsin Ertuğrul’a dönerek; ‘Faruk Nafiz Çamlıbel’in yazdığı ‘Akın’ piyesini nasıl buldunuz?’ diye sordu…”

“O sırada devrimi yayacak ve yerleştirecek ulusal yapıtlara şiddetle ihtiyaç vardı. Devrimci yazarlar, edebiyatçılar kollarını sıvamışlar, gece gündüz uğraşıyor, modern Türkiye’nin devrimlerini destanlaştırmağa çalışıyorlardı…”

“İşte Faruk Nafiz’in Türk tarihini konuşturan ‘Akın’ piyesi de, ‘Kahraman’ piyesi gibi Atatürk’ün emriyle yazılmış, Ankara Türk Ocağı binasında Necmi Dilmen, Halil Vedat Fıratlı ve Münir Hayri Egeli’nin gözetiminde İsmetpaşa Kız Enstitüsü ve Gazi Eğitim Enstitüsü öğrencilerine oynattırılmıştı…”

“Sahne yapıtlarıyla yakından ilgilenen Atatürk, ulusların kendi tarihlerine önemli yerler ayırmaları gerektiğini söyler ve çok köklü bir geçmişe sahip olan Türk Tarihi’nin destanlaştırılmasını isterdi. Behçet Kemal Çağlar’ın ‘Çoban’ piyesi de, bu amaçla yazılmıştır…”

“Atatürk, ‘Akın’ piyesinin Ankara’daki temsilini görmüş ve beğenmişti. Muhsin Ertuğrul ise henüz görmemişti. Kendisine yazılı metin verildi…”

“Atatürk, Muhsin Ertuğrul’dan şunu istedi…”

Mustafa Kemal Atatürk: “Biz bu eseri sizin sahneye koymanızı ve sizin sahnenizde oynanmasını istiyoruz.”

Muhsin Ertuğrul: “Eseri henüz incelemedim, sadece baş sayfalarına şöyle bir göz gezdirdim.”

Mustafa Kemal Atatürk: “Öyleyse hemen bu eserde yazılı olan mısralardan en güç konuşulanı, bize sahnedeymiş gibi lütfediniz.”

Muhsin Ertuğrul: “Paşam, nasıl balıklar sudan çıkınca yaşayamazsa, biz de sahneden başka yerde ne konuşabilir, ne yaşayabiliriz.”

“Bunu bir artist kaprisi sanan Atatürk gücendi, hatta öfkelendi. Israr ve tartışmalar uzadıkça uzadı. Artık sofra paydos olmuştu…”

…Giderlerken Atatürk, Muhsin Ertuğrul’a dönerek:

‘Sen bu eserde muvaffak olamayacaksın,’ dedi. Muhsin Ertuğrul gülümseyerek: ‘Muvaffak olmaya çalışırım Paşam.‘

‘Şimdi seninle bahse girelim. Piyesi gelip seyredeceğim. Ama dikkat et. Rolünü iyi oynayamazsan seni bizzat ben tenkit edeceğim, kötü bir aktör olduğuna inanacağım. İyi oynarsan o zaman da gerçek bir sanatçı olduğuna inanacağım.’ Muhsin Ertuğrul bu bahsi kabul etti…

“Muhsin Ertuğrul olayının üzerinden üç ay geçmişti. Bir kış mevsimi Ankara’dan İstanbul’a gelmiştik. Tepebaşı’ndaki Şehir tiyatrosu’nda Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘Akın’ piyesi temsil ediliyordu.”

“…Muhsin Ertuğrul ve arkadaşları 1932 yılının ilk ayında ‘Akın’ı oynamak üzere hazırlığa başlıyorlar. Dekorlar yapılıyor, kostümler dikiliyor, roller dağıtılıp ezberleniyor. Piyeste Türk Hakan İstemi Han’ı Muhsin Ertuğrul canlandırıyordu. Öteki rollerde İ. Galip Arcan, Emin Beliğ, Hüseyin Kemal Gürmen, Talat Artemel, Neyyire Neyir, Şaziye Moral ve Zehra vardı…”

“1932 yılının 19 Şubat akşamı Atatürk’ün ‘Akın’ piyesini görmek üzere, birkaç yıl önce bir yangında kül olan Tepebaşı Dram Tiyatrosu’na gelişi başlı başına bir sanat olayı, Türk tiyatrosu için de tarihsel ve unutulmaz bir gecedir…”

“Muhsin Ertuğrul, Atatürk’ün onuruna sahnenin tam karşısına düşen iki locayı birleştirmiş büyük bir loca meydana getirmiş ve süslemişti. İşte bu şeref locasında Atatürk’ün tam arkasında bulunuyordum…”

“Temsil ilerledikçe Atatürk’ün ilgisi artıyor, bakışları yumuşuyor ve ilk perde kapanmak üzereyken yanaklarından iki damla gözyaşı süzülüyordu…”

“Perde kapandıktan sonra en değerli alkışlar Atatürk’ün locasından yükseliyordu. Temsilden sonra Atatürk, Muhsin Ertuğrul ve üç arkadaşını locaya çağırıp kutladı. Muhsin Ertuğrul’un yüzünü bir mutluluk halesinin çevirdiğini fark ettim. Çok heyecanlıydı. Atatürk’ün ‘muvaffak olamayacaksın’ dediği bir piyesten yüzünün akıyla çıkmıştı…”

“Atatürk güzel sözlerle sanatçıların gururunu okşarken Muhsin Ertuğrul’a şöyle dedi; ‘Bahsi kazandın. Sen bizim en değerli sanatkârımızsın.”

Scroll to Top