İRAN-İSRAİL SAVAŞI BAŞLARKEN SATRANÇ TAHTASI YENİDEN KURULUYOR

İRAN-İSRAİL SAVAŞI BAŞLARKEN SATRANÇ TAHTASI YENİDEN KURULUYOR

İRAN-İSRAİL SAVAŞI BAŞLARKEN SATRANÇ TAHTASI YENİDEN KURULUYOR

BU SATRANÇTA KAZANAN KİM OLACAK?

Bir Sabah Ortadoğu Yine Uyandı.

13 Haziran 2025 sabahı dünya yeni bir güne değil, yeni bir savaşa uyandı. İsrail’in “Operation Rising Lion” (Yükselen Aslan Operasyonu) adını verdiği büyük hava saldırısı, İran’ın nükleer ve askeri tesislerini hedef aldı. Natanz, İsfahan ve Kom’daki uranyum zenginleştirme merkezleri ile üst düzey komutanların kaldığı üsler dahil 100'den fazla nokta vuruldu. İsrail’in açıklamasına göre bu, “önleyici ve meşru bir müdahale” idi. Ancak Tahran yönetimi bu saldırıya sessiz kalmadı.

İran’ın Cevabı: Füze Yağmuru

İran, üç büyük dalga halinde 150’den fazla balistik füze ve yüzlerce İHA ile karşılık verdi. Tel Aviv’den Hayfa’ya, Kudüs’ten Negev’e kadar sirenler çaldı, halk sığınaklara koştu. Saldırılarda hem askeri hem sivil hedeflerin isabet aldığı, onlarca can kaybı yaşandığı bildirildi. Artık iki ülke arasında yıllardır süregelen “gölge savaş” yerini açık bir cephe çatışmasına bırakmıştı.

BM’de Acil Toplantı, Diplomasi Alarmda

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi acil toplantıya çağrıldı. İran temsilcisi İravani, İsrail’i “barbarca saldırganlıkla” suçlarken, İsrail’in BM Büyükelçisi Danon ise “tehdit ortadan kalkana kadar devam edeceğiz” dedi. Açıkça görülüyordu ki bu artık sadece diplomasiyle sınırlı kalabilecek bir kriz değildi; savaşın dili konuşuluyordu.

Vekalet Savaşları Geri Dönüyor

İran’a yakın Husi milislerin Yemen’den İsrail’e füze saldırıları başlatması, çatışmanın vekalet savaşlarına dönüşeceğinin ilk sinyali oldu. Öte yandan, ABD ile İran arasında Oman’da yapılması planlanan nükleer görüşmeler süresiz ertelendi. Diplomatik kanallar daralırken, silahların dili daha da baskın hale geliyor.

Türkiye’nin Stratejik Uyarısı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bölgeyi ateşe atmayalım. Çözüm ancak diplomasiyle mümkündür” diyerek uluslararası topluma itidal çağrısında bulundu. Türkiye’nin hem diplomatik hem de coğrafi konumu gereği bu çağrısı oldukça önemli. Çünkü çatışmanın gölgesi Suriye ve Irak üzerinden Türkiye sınırlarına kadar dayanmış durumda.

Suriye’de Denge Bozuluyor, Tehdit Yaklaşıyor

İran’ın Suriye’deki üsleri —özellikle Şam çevresi, Humus ve Deyrizor— İsrail’in hedefinde. Bu bölgelerde yeni saldırılar yaşanması kaçınılmaz görünüyor. Esad rejimi ve İran destekli milislerin dikkatinin bu bölgelere kayması, kuzey Suriye’deki terör örgütü PKK/YPG unsurları için stratejik bir fırsat doğurabilir.

SDG Korumasız Kalabilir, Aşiretler Ayaklanabilir

ABD, İsrail-İran krizine odaklandığı için Suriye’de SDG’ye (PKK/YPG) verdiği askeri ve siyasi destek zayıflayabilir. Bu boşlukta, özellikle Deyrizor, Rakka ve Haseke kırsalındaki Arap aşiretlerinin, geçmişte olduğu gibi yeniden ayaklanması ve SDG’ye yönelik suikastlar, sabotajlar düzenlemesi olası.

Aşiretlerin özellikle şu bölgelerde hareketlenmesi bekleniyor:

  • Deyrizor batısı ve kırsalı
  • Rakka çevresi
  • Haseke’nin güney kırsalı

Bu bölgelerde, SDG’ye karşı yıllardır birikmiş etnik, mezhepsel ve sosyal gerginlik bulunuyor.

İran İç Cephesinde Tehlikeli Hareketlilik

İran içinde de çatlak sesler yükseliyor. PJAK —PKK’nin İran kolu— bu kaotik süreci fırsat bilerek silahlı eylemlerini artırabilir.

Kirmanşah, Mahabad ve Urmiye çevresinde sabotajlar ve pusularla İran’ın batı sınırlarını zorlayabilir. Kandil’den sızan PJAK unsurları, İran iç güvenliğini hedef alırken, bu durum Türkiye’nin doğu sınırlarını da tehdit eder hale gelebilir.

Türkiye’ye Yönelik Sızma Riski Artıyor

İran’ın İsrail’e karşı yoğunlaşması, PKK’nin Irak ve Suriye üzerinden Türkiye’ye yönelik sızma, sabotaj ve terör saldırılarını artırma riskini doğuruyor. Kandil, Sincar, Metina ve Gara gibi bölgelerde hareketlilik artarsa, Türkiye’nin sınır ötesi operasyon stratejisi yeniden şekillendirilmek zorunda kalabilir.

Türkiye Ne Yapmalı?

Bölgede doğacak güvenlik boşlukları Türkiye açısından hem tehdit hem fırsat niteliğinde. Eğer İran-İsrail savaşı uzarsa:

  • Türkiye, kuzey Suriye'deki Tel Rıfat ve Münbiç gibi SDG kontrolündeki bölgelere yönelik yeni bir sınır ötesi harekât için uygun zemini bulabilir.
  • PKK/YPG’nin zayıfladığı ve aşiretlerin ayaklandığı ortamda Türkiye, bölgede istikrar sağlayıcı güç olarak alan kazanabilir.
  • İran ve ABD’nin dikkatinin başka yere kaydığı bu dönemde Türkiye, hem güvenlik önlemlerini artırmalı hem de diplomasi masasını canlı tutarak krizi sınırlamaya yönelik bölgesel girişimlere öncülük etmelidir.

Sonuç: Kanlı Satranç Tahtasında Türkiye’nin Rolü

Ortadoğu, bugün sadece İsrail ve İran’ın değil; onlarca örgütün, yüzlerce çıkarın ve milyonlarca insanın kaderinin yeniden yazıldığı bir satranç tahtasına dönüşmüş durumda. Ne yazık ki bu oyunda taşlar artık diplomasiyle değil, kanlı hamlelerle yer değiştiriyor.

Türkiye, bu tabloda hem stratejik hem insani sorumluluğunun farkında olarak hareket etmeli. Bölgedeki yangının Türkiye’ye sıçramaması için güvenlik, istihbarat ve diplomasi üçgeninde dengeli ve kararlı bir politika izlenmeli. Bu kriz, sadece bir çatışma değil, yeni bir Ortadoğu’nun –barışla mı yoksa kaosla mı– kurulacağının eşiği olabilir.

ÖZGÜR AKIL/SOSYOLOG

15.06.2025

Scroll to Top