Özgür Akıl: “KENDİ ÇIKARINA ESİR OLAN TOPLUMLARIN KADERİ”

Özgür Akıl: “KENDİ ÇIKARINA ESİR OLAN TOPLUMLARIN KADERİ”

Özgür Akıl: “KENDİ ÇIKARINA ESİR OLAN TOPLUMLARIN KADERİ”

“Türkiye’de yaşanan son olaylar, toplumsal yozlaşmanın çarpıcı sonuçlarını gözler önüne seriyor. Sosyolojik açıdan incelendiğinde, yozlaşma bir toplumun derinliklerine nüfuz ettiğinde, değerler sisteminin temelleri sarsılır. Bunun en önemli sonuçlarından biri, toplumun en değerli erdemlerinin aşınması ve yerini kısa vadeli, bireysel çıkarların almasıdır. Bu durumun yansımalarını şu başlıklarda görmek mümkün:

Doğruluk ve dürüstlük, bireyler için artık bir değer olmaktan çıkar. Kişisel çıkarlar, toplumun ve devletin faydasının önüne geçer. Bu ortamda, doğruyu söyleyen değil, çıkarını koruyabilen ön plana çıkar.

Yüzsüzlük, bir erdem gibi algılanır. Kendini göstermek ve menfaat sağlamak için sınır tanımayanlar, "cesur" olarak nitelendirilir. Bu durumda, değerli olan alçakgönüllülük değil, göz önünde ve güçlü olabilmektir.

Saygısızlık ve kaba davranışlar yaygınlaşır. Eskiden nezaketin ve saygının ön planda olduğu ilişkilerde, artık kaba kuvvet ve gücü elinde bulunduranın sözü geçer hale gelir.

Büyük yalanlar, toplumda gerçekliğin yerini alır. Bireyler, kendi çıkarlarını korumak için her türlü yalanı meşru sayar. Bu yalanlar, sadece bireysel çıkarları korumakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal gerçeği de bozar.

İsraf, cömertlik adı altında övülür. Gereksiz harcamalar ve kaynakların kötüye kullanımı, bir zenginlik göstergesi olarak sunulur. Oysa bu, toplumun kaynaklarını israf eden bireylerin kendi çıkarlarını koruma çabasından başka bir şey değildir.

Adam kayırma, her alanda kendini hissettirir. Bireyler, yetenek ve liyakat yerine, kendi yakın çevrelerinden yararlanarak pozisyon kazanır. Bu durum, sadece adaletsizliğe yol açmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal gelişimi de sekteye uğratır.

Liyakat sistemi tamamen çöker. Artık yetenek ve bilgi değil, güçlü ilişkiler ön plandadır. Kişisel çıkarlar için lokal kişiler kullanılır ve toplumsal fayda ikinci plana atılır. Kendi çıkarını düşünen bireyler, devlet ve millet için fedakârlık yapma düşüncesinden uzak kalır. Bu bireyler, yalnızca kendi çevrelerine ve kısa vadeli çıkarlarına hizmet ederken, topluma ve devlete olan sorumluluklarını göz ardı ederler.

Bu tür bir toplumda, sürekli bireysel çıkarların öne çıktığı ve ortak menfaatlerin göz ardı edildiği bir yapı gelişir. Bireyler, sadece kendilerine ve yakın çevrelerine hizmet ederken, devletin ve milletin uzun vadeli çıkarlarını göz ardı ederler. Bu da toplumsal bütünlüğü ve devletin temel işleyişini bozar. Sonuç olarak, bu tür bir toplumda, adalet ve güven duygusu zedelenir; toplum içindeki her birey, bir diğerine karşı güvensizlik hisseder.

Ancak bu karamsar tabloyu tersine çevirmek mümkündür. Toplumsal çöküşü önlemenin yolu, her bireyin görevini en iyi şekilde yapması ve topluma karşı sorumluluk bilinci taşımasıdır. Bireyler, yalnızca kendi çıkarlarına odaklanmak yerine, devletin ve milletin yararını gözeterek hareket etmelidir. Toplumsal dayanışmanın ve adaletin yeniden inşa edilebilmesi, fedakârlık ve doğruluk ilkelerinin yeniden ön plana çıkarılmasıyla mümkündür. Böylelikle, toplumun aydınlanması ve ilerlemesi sağlanabilir, güneşin batmaktan vazgeçip yeniden doğması mümkün olur.

Özgür AKIL/Sosyolog

Scroll to Top