Hem güldüren, hem ağlatan sanatkâr SADRİ ALIŞIK

HEM GÜLDÜREN, HEM AĞLATAN SANATKÂR SADRİ ALIŞIK

18 Mart 1995’te İstanbul’da vefat eden Sadri Alışık ile 53 yıl önce bir röportaj yapmıştım. Vefatının 28. yıldönümünde Sadri Alışık’ı rahmetle anıyor ve o günün anısına tekrar yayınlıyorum.

Turist Ömer: “Trafik aksıyor, yalnız o­nu biliyorum…”

Röportaj: M. Erhan DURUKAN

Yüzbinlerce insan var burada… Hepsinin yaşantısı ayrı ayrı; hepsi de bir başka düşünür, bir başka güler, dertlenirler… Burası herkesin malı… Her tip insan, çeşit çeşit problemler, bir ekmeğe uzanan eller, şampanya kadehleri, eğlence, sefahat, aşk ne ararsanız bulursunuz burada... Burası şehr-i İstanbul…

Memleketimizin tanınmış sahne ve perde sanatkârlarından birini Luna Park Gazinosu’nda seyretmekle meşgûlüm… Dekor; yarım bir ev görüntüsü. Müzik; hem alaturga, hem alafranga ve sahnede sağ gözü morarmış, üstünde yırtık bir gömlek ve eski bir pantolon bulunan Turist Ömer… Evet hem güldüren, hem de ağlatan sanatkâr SADRİ ALIŞIK…

Programın bitiminde, bir gün evvelden almış olduğum randevu üzerine, kulise geçerek soyunma odasına giderken kendisiyle karşılaştık, yanında hanımı Çolpan İlhan da vardı, tokalaştık.

1925 yılında İstanbul’da doğan ve 18 yaşında 150 kuruş yevmiye ile hem aktör olarak, hem de dekor taşıyarak sahne hayatına ilk adımlarını atan Sadri Alışık’a soruyorum:

“Kaç seneden beri perdede ve sahnedesiniz?”

“23 senedir sinemadayım, tiyatroda ise 25 seneyi buluyor.”

“Hangi tiyatro topluluklarında çalıştınız?”

“Tüluat tiyatrolarında çalıştım. 1939’da Eminönü Halkevi'nde sahneye amatör olarak çıktım. İki yıl Anadolu’da 8 lira yevmiye ile dolaştım. Küçük Sahne’de 7 yıl çalıştım. Muhsin Ertuğrul’un Karaca Tiyatrosu’nda, Site ve Oraloğlu tiyatrolarında çalıştım. o­ndan sonra da vurduk kendimizi yine sinemaya…”

“İlk oynadığınız tiyatro eserinde neler hissettiniz?”

“Hisse-i Şayia’da uşak rolünü canlandırdım. Heyecan ve korku… Öyle ki, heyecandan sahneye düşmüştüm. Millet çok gülmüş. Sonradan da herkes beni düşürmeye başladı…”

“Amerikalı denizcilere karşı üniversite gençliğinin tepkisini nasıl buluyorsunuz?”

“Trafik aksıyor, yalnız o­nu biliyorum ben…”

“Özel meraklarınız?”

“Pek belirli bir şey yok. Ama fırsat bulursam resim, küçük heykel yaparım. Futbolu seyretmeyi çok severim. Eskiden oynadım da… Koyu Fenerbahçeliyimdir.”

“Atilla İlhan’ın şiirlerini nasıl buluyorsunuz?”

“Kayınbiraderim olduğu için değil, hakikaten şair olarak şiirlerini beğenirim.”

“Bir aktör için oldukça zor durum olan role intibakınız takdire şayan. Konsantre olabilmek için ne kadar bir zamana ihtiyacınız oluyor?”

“Üç saniye…”

“Sizce rolün havasına girmek sahnede mi, yoksa perdede mi daha kolaydır?”

“Vallahi benim için fark etmiyor, bence ikisi de aynı şey…”

“Tiyatronun mu, yoksa sinemanın mı topluma faydası çoktur?”

“Her ikisinin de faydası aynı, fakat sinema daha geniş kütleye hitap ettiği için daha önemlidir.”

“Son zamanlarda sinema oyuncularının çoğu gazinolarda çalışmayı tercih ediyorlar. Bunun sebebi nedir, sizce?”

“Bilemeyeceğim. Benim için fark etmiyor; gazinolarda çalıştığım halde, film çalışmalarımı da aksatmıyorum.”

“Size karşı yapılan tezahüratın Nesrin Sipahi’den fazla olması sebebi ile aranızdan karakedi geçtiği rivayet ediliyor, aslı var mı?”

“Kat’iyen, aslı yok.”

Kendisine o kadar çok sormak istediklerim vardı ki, 10 dakikacık zamana sığamazdı, sığmadı da… Tekrar buluşmak icabediyordu…

Kulisten ayrılırken Sadri Alışık’ın sesi hâlâ kulaklarımda çınlıyordu:

“Amaneeeeey

Turist ömer derler benim adıma, adıma

Pişman olur bakmayanlar tadıma

amaneeeeey

Sokaklarda aylak aylak gezerim, gezerim

İzmaritin kralını seçerim

Amaneeeeey…”

Helalll…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Scroll to Top