M. Erhan Durukan: “KOCA TÜRK İLE BAŞBAŞA”

M. Erhan Durukan: “KOCA TÜRK İLE BAŞBAŞA”

M. Erhan Durukan: “KOCA TÜRK İLE BAŞBAŞA”

ALPARSLAN TÜRKEŞ:

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin toprakları kutsaldır, parçalanmasına asla müsaade etmemeliyiz…”

KOCA TÜRK İLE BAŞBAŞA

Röportaj:   M. Erhan DURUKAN

Aralık 1994’te merhum Alparslan Türkeş Objektif’in “KAPAK” konusu idi. Kendileri ile yaptığım röportajda, merhum Alparslan Türkeş’e yönelttiğim sorulara aldığımız yanıtların geçerliliğini hâlâ koruduğunu büyük bir hayret içerisinde gözlemliyorum. Demek ki, o günden bugüne kadar şartlar pek fazla değişmemiş, tam tersine önem ve ciddiyetini gün geçtikçe korumuş…

İşte merhum Türkeş'le yapılan ve günün şartları içerisinde oldukça ses getiren röportajımız:

“Sayın TÜRKEŞ, Doğu-Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde aslında bir Türk-Kürt meselesi yoktur.”

“Yoktur…”

“Ancak, tam Türkiye, belli bir düzeye geliyor, bir yerden Alevi-Sünni, Türk-Kürt meselesi ortaya çıkarıyorlar. Yarın bilmem başka meseleler ortaya çıkaracaklar… Bunlar aslında, yurt dışından kaynaklanan etkenlerdir, kanaatımızca. Bu konuda kamuoyunu aydınlatır mısınız?”

“Efendim, Türkiye’nin gelişmesini engellemek isteyen düşman güçler var. Bunlar devamlı Türkiye’yi içerden karıştırmaya çalışıyorlar. Bir zamanlar Marksizm propagandası çok şiddetli idi. Onu çok kullandılar. Bunun yanı sıra etnik farklılıkları istismar ederek bölücülüğü kışkırtıyorlar. Yine, mezhep ayrılıklarını kışkırtıyorlar. Halbuki bütün vatandaşlarımız birbirinin kardeşidir. Ve Türkiye ‘Laiklik İlkesi’ni benimsemiş olan bir devlettir. Laiklik ilkesini benimsemiş devlette devlet, tarafsızdır.

Hangi mezhepten olursa olsun, hangi dinden olursa olsun, vatandaşlar kendi vicdanî kanaatlerinde ve yaşayışlarında hürdürler. Hangi mezhepten olursa olsun, başımızın üstünde yeri var, başımızın tacıdır, bütün vatandaşlarımız. Birliğimizi, beraberliğimizi gözetmemiz lâzım…”

“Eğer yanılmıyorsak sizler, eski parti programlarınızda DIŞ TÜRKLER’i hiçbir zaman ihmal etmediniz. Devlet’in politikası dışında, DIŞ TÜRKLER’le bir bağınız, bir ilişkiniz var mıdır?”

“Evet… Efendim, 50 yıldan, hatta 60 yıldan beri ben, DIŞ TÜRKLER’le ilgilendim ve DIŞ TÜRKLER’le bağlantılar kurdum. Gerek Doğu Türkistan’da yaşayan Türk’lerle, Kaşgar’da yaşayan, Uluçin’de yaşayan Türk’lerle, gerek Batı Türkistan dediğimiz, bugün Tackistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Kazakistan’ın bulunduğu, Başkırdistan’ın bulunduğu, Tataristan’ın bulunduğu bölgelerde yaşayan Türk’lerle ilgilendim ve onlarla da irtibatlar kurdum. Azerbaycan’la çok daha yakından ilgilendim. Gerek Kafkas Azerbaycan’ındaki, gerekse Güney’de İran’ın yönetiminde bulunan Azerbaycan’daki Türk’lerle ve İran’da yaşayan diğer Türk topluluklarıyla çok yakın ilişkiler kurdum. Onların aydınlarıyla görüştüm. Her zaman haberleştim, mektuplaştım. Karşılıklı birbirimizi ziyaret ettik, Avrupa’da buluştuk, oturduk, konuştuk. Yani, dertlerini dinledim. Bunların dertlerine nasıl yardımcı olabiliriz? diye çare bulmaya çalıştım. Ve bu Türk’lerin boyunduruk altından kurtulması lâzım geldiği düşüncesiyle bir ‘AŞK’ duydum. Yani, bunların esaretten kurtulmaları için, daima içimde bir ‘ATEŞ’ taşıdım. Onlara o yönde faydalı olmaya çalıştım. Ama, elimden fazla bir şey gelmiyordu. Yaptığım şey, onları aydınlatmaya çalışmaktı: Mutlaka uyanış sağlayarak, elele verildiği takdirde, yabancı boyunduruğundan kurtulabileceklerini anlatmak… Türk Milleti zaten eskiden de, hür ve bağımsız yaşamış, büyük uygarlıklar meydana getirmiş, büyük devletler kurmuş bir milletti. Tekrar bunları yapabileceklerini onlara anlatmak şeklindeydi. Her zaman bağlantımız sürmüştü. Bugün de şüphesiz daha mutluyuz. Çünkü Demirperde yıkılmıştır. Çok daha serbest ve daha rahat bir şekilde onlarla temaslarımız oluyor, konuşuyoruz, görüşüyoruz. Nitekim geçen sene Türk Cumhuriyetleri ve Türk Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı topladık. Bu Kurultay çok yararlı oldu. Bütün Türk bölgelerinden temsilcileri geldi. Oturdular, birçok meseleleri, birçok dertleri görüştüler, konuştular. Çömüm plânları ürettiler. Bu sene de bu yapıldı. Az önce zikrettiğim konular, daha etraflıca görüşüldü. Bunu her sene gelenek haline getirmek düşüncesindeyiz. Çünkü aramızda soy birliği var, dil birliği var, din birliği var, kültür birliği var, sosyal menfaat birliği var. Bunlar bizi yakınlaştırıyor birbirimize.

Tabii sömürgecilik boş durmuyor. Halbuki 21. Yüzyıl’a çok yakınlaştığımız bir dönemde, insanlığın gözünde sömürgecilik büyük bir insanlık suçudur, bir cinayettir, büyük bir ahlâksızlıktır, aynı zamanda…Ben, tanıştığım, görüştüğüm Rus’lara da anlatmaya çalışıyorum. ‘Siz Türk’lerle beraber yaşamaya mecbursunuz. Türk’ler de sizinle beraber yaşamaya mecburdurlar. Çünkü, aynı coğrafyanın içindeyiz. Ama, münasebet düzenimizi değiştireceğiz. Eskiden olduğu gibi siz ‘emir veren sömürgeci’, Türk’ler de sizin‘sömürgeniz’ düzeni olmayacak. Bu düzen değişecek. İngilizler gibi akıllı davranmanız lâzım. İngilizler nasıl kendi imparatorluklarında yönettikleri milletlerle anlaştılar, onlara bağımsızlık haklarını verdiler, dostluk kurdular. Bunun neticesinde de, milletler tamamıyla İngiltere’den kopmadılar. Bağımsız oldular ama, bugün bir ‘İngiliz Milletler Topluluğu’ dediğimiz yeni bir düzen kurdular, yeni bir teşkilât kurdular, onun içinde bulunuyorlar. Siz de bu şekilde akıllı hareket edip ve Türk’lerle yeni bir münasebet düzeni kurmanız gerekmektedir. Bu münasebet düzeninde 4 ilke hâkim olmalıdır. Birinci İlke: Mütekabiliyet ilkesi. Yani, siz bana güleryüzle bakacaksınız, ben de size güleryüzle bakacağım. Siz bana dostluk göstereceksiniz, ben de size dostluk göstereceğim. Siz bana bir iyilik yapacaksınız, yaptığınız iyilik kadar enaz ben de size iyilik yapacağım.İkincisi; İçişlerine karışmamak… Birbirimizin içişlerine karışmayacağız. Biz, bağımsız devletleriz… Özbekistan bağımsız bir devlettir. Kazakistan da… Onun içişlerine siz karışmayacaksınız. Üçüncüsü; Taraflar, bu düzende eşit şartlar altında münasebetlerini yürütecekler. Yani siz ‘emir veren’, öbür taraf ‘emir alan, o emri yapan’ olmayacak. Eşit şartlarda müzakere ederiz; alış-veriş mi yapacağız? Pazarlığını yaparız, eşit şartlarda… Dördüncüsü; eşit haklara sahip olacağız. Aynı eşit haklara… Böyle bir münasebet düzenini geliştirirseniz, hem bölgede barış olur, kan akmaz, sizin için de iyi olur, Türk’ler için de iyi olur. Çünkü coğrafya bizi beraber, iyi komşuluk içinde, dostluk içinde, barış içinde işbirliği yapmaya zorluyor. Bu şekilde görüşlerimi ortaya koydum.”

Alparslan TÜRKEŞ, şehit GÜN SAZAK'ın mezarı başında dua ederken...

“Türkiye’nin son yıllardaki siyasi yaşamındaki müşahadelerimiz; Zat-ı Âlilerinizin başında bulunduğu partinin bir ‘DENGE UNSURU’ olduğu cihetindedir. Acaba yanılıyor muyuz?”

“Hayır, doğrudur… Biz, her şeyin üstünde daima Türkiye’nin menfaatlarını gözetmeye çalışıyoruz. Memleketi istikrarsızlığa sürüklememek için, politikamızı ona göre ayarlıyoruz. Efendim, bu bakımdan, dediğiniz gibi, Milliyetçi Hareket Partisi, bir ‘DENGE UNSURU’ olmuştur…”

“Sayın TÜRKEŞ, Batı devletleri, aralarındaki ihtilafları giderip devamlı surette paktlar, birlikler, pazarlar kurmaktadırlar. Buna bir örnek verecek olursak; AET… Bu ne demektir? Bu, sandığımıza göre, bir Avrupa Birliği, bir Avrupa Topluluğu, kısaca bir Avrupa Devleti demektir. Bu meyanda Batı, bizim gibi gelişmekte olan devletleri parçalayıp, birbirine düşman etme politikası gütmektedir. Halbuki ülkemiz, bu Batı birliklerine karşı, Ortadoğu’daki komşularıyla ‘Ekonomik’ ya da ‘Siyasi’ birlikler kursa, dünyadaki itibarımız, önemimiz daha da artmaz mı?

Siz iktidara geldiğiniz takdirde, aynen Avrupa Ekonomik Topluluğu veya Birliği gibi bir ‘Ortadoğu Ekonomik Birliği’ teşkil etmeyi düşünür müsünüz? Bakınız ‘İslâm Birliği’ demedim, ‘Ortadoğu Ekonomik Birliği’ ya da ‘Pazarı’ dedim. Bunun içerisine İsrail’i de katabiliriz. Bu konudaki mütalaalarınızı lûtfeder misiniz?”

“Bu ortaya getirdiğiniz görüş, çok dengeli, çok isabetli bir görüş gibi geliyor bana… Ben de bunu düşünüyorum. Yalnız buna ayrıca Ortaasya’daki Türk Devletleri’ni de eklemeyi ve bunu Karadeniz Bölgesi Refah İşbirliği Anlaşması’yla da irtibatlandırmayı düşünüyorum. Bu halde, çok geniş bir bölgede ekonomik kalkınma hızlanmış olur, barış sağlanmış olur. Milletler arasında dostluk ve işbirliği, çok hızlı gelişmiş olur. Şimdi, dünyada birleşmeye doğru bir akım vardır. Çünkü birlikten kuvvet doğar.Bakınız, Avrupa devletleri, demin sizin de işaret buyurduğunuz gibi, hepsi kendi aralarında bir ‘Birlik’ kurmaya yönelmişlerdir ve büyük ölçüde de kurmuşlardır. İngiltere meselâ; ayrı bir ırktan gelme, ayrı bir kültür, ayrı dili var… Efendim, İrlanda aynı şekilde… Almanya, ayrı bir ırk, ayrı bir kültüre sahip, ayrı bir dili var. Belçika, Hollanda öyle… Fransa öyle, İtalyaöyle… Fakat hepsi ‘Birleşik Avrupa Devletleri’ olma yolundadırlar. Ve büyük ölçüde de bunu başarmışlardır. Çünkü, müşterek meclisleri var. Strazburg’da kurulmuş, müşterek para birimi meydana getirdiler, ‘ECU’dediğimiz. Yani, birliğe doğru bir yöneliş var. Amerika da boş durmamış. Bilhassa bu yeni Başkan Clinton, O’nun öncülüğüyleAmerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika’dan meydana gelen bir Ekonomik Birlik meydana getirmişler. Kısa adı da buna ‘NAFTA’ diyorlar. Yani ‘NORDS’ kelimesi ‘Kuzey’ demektir. İşte, Amerika Ekonomik İşbirliği kelimelerinden kısaltmışlar, ‘NAFTA’demişler, ekonomik bir teşekkül meydana getirmişlerdir. Uzakdoğu’da da büyük gelişmeler var; Çin uyanıyor… Japonya, bir dev, ekonomik alanında… Avustralya, çok zengin kaynaklara sahip, gelişmekte olan bir ülke. Yeni Zellanda öyle… Güney Kore öyle… Formoza öyle… Şimdi, bunlar da kendi aralarında bir ‘Ekonomik İşbirliği’ geliştirme yolundadırlar.

Şimdi bir tarafta, Uzakdoğu’daki, Pasifik’teki bu gelişmeler, Kuzey Amerika’daki gelişmeler, Batı Avrupa’daki -Batı Avrupa Birleşik Devletleri oluşuyor- ara yerde Bosna’dan itibaren, Çin’e kadar Türk toplulukları kalıyor. İşte bu Türk topluluklarını da, Ortadoğu’yla beraber, dediğiniz gibi bir ‘Ekonomik İşbirliği’ halinde birleştirmek başarıldığı takdirde, çok büyük neticeler verecektir. Bunun üzerinde çalışmak lâzım kanaatındayım. Kuzey komşumuz Rusya, bu toplantıların ciddiyetinden endişelendi. Endişelerini ifade etmekte de gecikmedi…”

Türklük ve İslâmiyete bakış açınızda bir değişiklik var mı?”

“Hayır, yok… Efendim, bir kere Türklük’le İslâmiyet, birbiriyle iç içe… Biz Türk milletiyiz. Bütün Türkler zaten islâmiyetle şereflenmişlerdir, hepsi müslümandırlar. İslâmiyet bizim dinimiz, Türklük’se milliyetimiz. Bu ikisi, birbirinden ayrılmaz. Onun için, bizim siyasi görüşümüz; İslâm Türk Birliği’ne dayanır. Hem elhamdülillah müslümanız, dinimiz islâmiyettir, milliyetimiz de Türklük’tür. Bu ikisini beraber götürürüz. Bazıları buna itiraz ediyorlardır. Çeşitli şeyler söylüyorlar ama, biz bunlara itibar etmiyoruz. Türklük’le Müslümanlık, iç içe, beraberdirler, bizim için…”

“Kıbrıs konusundaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?”

“Kıbrıs konusu, Türkiye için çok önemlidir. Bir defa Türkiye’nin güvenliğiyle yakından önemlidir. Ayrıca, üzerinde 200 bine yakın Türk’ün varlığı dolayısıyla önemlidir. Yunanlılara güvenebilmemiz mümkün değildir. Çünkü mazideki davranışları, onlara güvenmemize imkân vermiyor. Her yerde, kendi yönetimlerinde kalmış olan Türk’leri imha etmişlerdir.

Şimdi de Kıbrıs’ı ‘ENOSİS’ yapmak istemektedirler. Gerçekte, Kıbrıs’ta bir ‘Federasyon’olmasını istememektedirler. Yoksa, Türkiye Federasyona razı olmuştu. Fakat Yunanlılar gerçek bir federasyondan yana değildirler.

Biz Türkiye olarak, Kuzey Kıbrıs Bağımsız Türk Devleti’ni yaşatmalıyız. Ve bunun dost devletler tarafından da tanınmasını sağlamalıyız. Ve Birleşmiş Milletler’e ‘üye’ yapmalıyız. Bu en barışçı çözümdür. Başka çözümlerden bir yarar ummuyorum.”

“Gaziantep’in Kalkınmada Öncelikli Yöreler içerisine alınmasında, ‘OBJEKTİF’ olarak çabalarımız var. Hemen her sayımızda bu konuya değindik. Zamanın Muhalefet Lideri Sayın DEMİREL, ‘Kalkınmada Öncelikli Yöreler içerisinde Gaziantep’in mutlaka bulunması lâzımdır, şarttır’ demişlerdi. Daha sonra Başbakan oldular ve ‘Gaziantep’in Kalkınmada Öncelikli  Yöreler içine dahil edilmesi fikrini bugün de muhafaza ediyorum’ dediler ve şu anda da Cumhurbaşkanı oldular… Sayın Erdal İNÖNÜ de, muhalefetteyken aynı şekilde, Gaziantep’in Kalkınmada Öncelikli Yöreler içinde bulunması gerektiğini söylediler. Zat-ı Âlileriniz bu konuya nasıl yaklaşırsınız?”

“Ben de onlara katılıyorum. Gaziantep’in Kalkınmada Öncelikli Yöreler arasına girmesi gerektiği inancındayım. Gaziantep, diğer yörelerimize ve illerimize göre çok büyük farklılıklar göstermiştir. Halkı çok çalışkan, cesur ve girişimci bir halk. Kendi kendine o bölgede büyük ölçüde ileri derece sanayi kurmuş, yer yer büyük bir imar faaliyetini başarmış. Bütün bunlar, bölge halkının Kalkınmada Öncelikli bir statüye gelmesi için haklı olduğunu ortaya koymuştur.”

“Ancak, henüz Gaziantep, Kalkınmada Öncelikli Yöreler arasına…”

“Girememiştir…”

“… girememiştir. Siz İktidar olursanız, bunun garantisini verir misiniz?”

“Garantisini veririm…”

“Sayın TÜRKEŞ, dergimiz kanalıyla Türk Milleti’ne vermek istediğiniz bir mesaj var mı?”

“Bütün vatandaşlarımıza vermek istediğim önemli mesajım şudur; BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR.Bugün Anadolu, bizim son sığınağımızdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınırlarının çerçevelediği vatan toprakları kutsaldır. Bu vatan topraklarımızın parçalanmasına asla müsaade etmemeliyiz. Bunu parçalamaya yönelecek her türlü gelişmeye hep beraber karşı çıkmalıyız. Yani Doğu’lu, Batı’lı, Karadeniz’li, Akdeniz’li daima birlikte olmalıyız. Parçalanma hepimize felaket getirir. Bölünme, hepimize felaket getirir. Bu yönde bütün vatandaşlarımız, çok hassas ve uyanık olmalıdır.

Biz her işin başında, vatanımızın bütünlüğünü, toprak bütünlüğünü, milletimizin millî birliğini ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ayakta tutulmasını esas alırız. Her konuda öncelik bunlardadır.

Bununla beraber Türk Milleti olarak ahlâktan, dürüstlükten ayrılmamak ve yüksek bir eğitim düzeyine çıkmak lâzım. İlimde ve teknikte de, dünyada en ileri bir ülke durumuna gelmeliyiz. Güç ve refah, ilim ve teknikteki yükselişe bağlıdır. Bunun için siyasî programımızı bu yöne çevirmiş bulunuyoruz. Kalkınma, kurtuluş bu yolda olacaktır…”

(Objektif - Aralık 1994)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Scroll to Top